16 Nisan 2015 Perşembe

DEVLET REİSİNE İTAAT

İslâm, Devlet reisine dinleme ve itaati çok kuvvetli teşvik etmiştir. Bunu ister müslüman olsun isterse zımmî olsun Devletin tebaasından her ferdin Üzerine farz-ı ayın kılmıştır. İslâm,devlet reisine itaati, Resulullah(S.A.V)'e itaat ve oradan da Allah Azze ve Celle'ye itaat olarak itibar etmiştir. 

Nitekim Resulullah(S.A.V) buyurmuştur ki 

"Bana itaat eden Allah'a itaat etmiştir. Bana isyan eden Allah'a isyan etmiş olur. Emire itaat eden bana itaat etmiştir. Emire isyan eden de bana isyan etmiştir." (Müslim, Buharı, Nesâi)

Şeriat, Devlet reisine itaattan geri kalmayı haram kılmış, onu suç sayıp "cemaattan ayrılmak" olarak isimlendirmiştir, itaattan dışarı çıkanlar,fertler ise onlara ceza vermesini, itaattan dışarı çıkanlar,cemaatlar ise onlarla savaşmasına devlet reisine emretmiştir... Fakat Şeriat Uç halde devlet reisine itaati vacib kılmaınıştır. Bu üç hal şudur 

1- ) Devlet reisi Şerî hükme muhalif bir emirle yani Allahu Teâlâ'ya ma'siyetle (isyanla) emrettiği zaman.. Meselâ, insanların hususî mallarını umumileştirmekle emr ederse. Ya da ordusuna silâhlı kişilerin işgal altındaki Filistine Yahudilerle savaşmak için■gitmelerine mani olması için emrederse. Ya da Birleşmiş Milletlere veya Arab Devletleri camiasına bağlanmayı emrederse. Ya da tebasının ferdleri üzerinde onların hallerini araştırmak ve onları zelil kılmak için gizli haber alma teşkilâtı kurulmasını emrederse... Bu.halde böylesi’meselelerde devlet reisine itaat vacib değildir. Bilâkis Resulullah(S.A.V)*in şu sözüyle haram kılınmıştır 

"Ma'siyetle (Allah'a isyanla) emr olunmadıkça hoş görsün veya görmesin mü'minin her hususta (idareciyi) dinlemesi ve itaat etmesi gerekir. Ma'siyetle emr olunduğu zamansa dinlemez ve itaat olunmaz." (Buharı, Müslim)

2- ) Şeriatın müdahale edilmesini veya tanzimini taleb etmediği, Allahu Teâlâ'nın insanları istediği gibi yapmakta serbest bıraktığı (mübah kıldığı) konulara devlet reisi müdahale ettiği zaman. Meselâ; şehirlerin güzel olması maksadıyla insanların evlerini hususî bir mimarî tarzda yapmalarını zorunlu kılması. Ya da ziraatçıları hasilâtlarını (ürünlerini) 'zirai satış müessesi' kanalı ile satmaya mecbur kılması. Ya da bölge sanayi mamüllerini korumak maksadıyla tüccarları belirli maddeleri ithal etmekten men etmesi... Bu durumda devlet reisine itaat gerekmez. Fakat haram kılınmamıştır. Nitekim Resulullah (S.A.V), mübahlardan olan bu ve benzeri işleri insanların yapmalarını serbest bırakmıştır. Onlara müdahale etmemiş veya onları tanzim etmemiştir.

İşte bu iki durum, İslâm Devletinde hasıl olması düşünülen durumlardır... Üçüncü duruma gelince 

3- ) Bu durum, biraz sonra zikredeceğimiz iki sebebten dolayı günümüzün alimlerinin büyük bir kesiminin gafil olduğu bir durumdur... Bu durum, şu anda müslümanların_ülkelerindeki devletlerin başlarının tamamında olduğu gibi, devlet reisinin Işlâmm hükümlerini tatbik etmediği yani müslümanlar için bir Halifenin ya da imamın olmadığı bir durumdur.. İşte bu halde; işlerinden herhangi bir işinde ya da kanunlarından herhangi bir kanununda devlet reisine itaat kesinlikle vacib değildir. . . Ve emri Şerî hükme muhalif olursa ona itaat da haram olur .. Devlet reisi; meskenler ve şirketler üzerine vergi konulmasını emrederse ya da zekatın toplatılıp dağıtılması için bir zekat fonu kurulmasını emrederse ya da ithal edilen şeylere gümrük konulmasını emrederse ya da talebelerin bir^yabancı dili öğrenmelerinin zorunlu olmasını emrederse ya da gençlerin mecburi askerlik yapmalarını zorunlu kılarsa v.b. konularda devlet reisine itaat kesinlikle vacib değildir.. Ve o insanları ma'siyetle (Allah'a isyan etmekle) emrederse^ona itaat şüphesiz haram olur. Meselâ ; "inanç hürriyeti" örtüsü altında İslam'dan dönmeyi yani mürtedliği mübah kılması ya da kominist veya kavmiyetçi partilere ruhsat vermesi ya da kendisine dahil olmakla ve ona devlet dairelerine ve insanların arasına sızmasına imkân sağlamakla mason hareketini  
teşvik edip cesaretlendirmesini ya da muhlis fikrî İslâmî Davetle mücadele etmesi ya da Anayasaya sadık kalacağına dair askerlerden yemin alması v.b. hallerde devlet reisine itaat haramdır. 
Bunun delili ise Muaz'dan rivayet edilen şu hadistir 

"Muaz dedi ki ; 'Ey Allah'ın Resulü, başımızda senin sünnetine uymayan ve senin emrini yerine getirmeyen idareciler gördüğümde onlar hakkında ne emredersiniz?! ' Resulullah(S.A.V) ı 'Allah Azze ve Celle'ye itaat etmeyene itaat yoktur.' buyurdu..." (Ahmed, Hanbel)

Abdullah b. Mes'ud'dan rivayet edildiğine göreı Resulullah(S.A.V) buyurdu ki  "Benden sonra işlerinizi, sünnetten sapan, bid'adları işleyen ve namazı geciktiren bir takım adamlar idare edecekler." Abdullah b. Mes'ud dedim ki  "Ey Allah'ın Resulü eğer onlara yetişirsem ne yapayım?" Resulullah, dedi ki  "Ey Ummü Abd'ın oğlu bana ne yapacağını mı soruyorsun! Allah'a isyan edene itaat yoktur." (Mace, Ahmed b. Hanbel)

Malumdur ki, İslâm Alemindeki devlet reislerinin hepsi de Allah'a isyan ediyorlar ve O'na itaat etmiyorlar. Çünkü onlar küfür hükümleriyle hükmediyorlar, Islâmın hükümlerini tatbik etmiyorlar. Böylece o devlet reislerinin hepsine de kesinlikle itaat yoktur...

Daha önce geçen ibarelerin açıklanmasına dönelim.. Diyoruz ki  Devlet reisi ya Halifedir ya da Halife değildir. Eğer Devlet reisi Halife ise sadece yukarıda zikredilen iki halin dışında halifenin her emrinde itaat vacibdir.. .... Fakat Şeriata muhalif olan herhangi bir emrinde yani herhangi bir ma'siyette ona itaat bize haram kılınmıştır.. Şeriatın, tamamen kendi arzularıyla yapmalarına tebaanın ferdleri için terk ettiği ferdî mübahlar kısmına halifenin müdahale etmesinde ona itaat vacib olmaz. Diğer umumî, insanların kendisine iştirak ettiği mübahlara gelince  Şeriat halifeden onlara müdahale etmesini ya da onları 'tanzim etmesini istemiştir. Meselâ ; nehirlerden çiftçilere su vermek, caddelerde trafiği tanzim etmek, ölçü ve tartıları, memurların seçim keyfiyetini ve devlet içindeki diğer genel İdarî programları belirlemek gibi konulardır....

Fakat Devlet reisi Halife değilse ; meselâ ; kıral, cumhurbaşkanı ya da devrim liderliği meclis başkanı ise, istisnasız onun emirlerinin hiç birisine itaat vacib değildir. Ve eğer o, herhangi bir masiyetle yani herhangi bir Şerî hükme muhalefetle emir ederse ona itaat şüphesiz haramdır...
Günümüzde, 1923 yılından beri yani Türkiye’de Mustafa Kemal'in ve Mekke'de Emir Hüseyin'in yardımıyla İngilizler tarafından İslâmî Hilâfetin ortadan kaldırılmasından beri, müslümanlar (yukarıda zikredilen) üçüncü durumda yaşıyorlar İşte bu durum üzerinde önemle durulması gereken bir haldir...

Yukarıda demiştik ki  günümüzde alimlerin büyük çoğunluğu iki sebebten dolayı bu üçüncü durumdan gafil kalmış bulunmaktalar.. Şimdi bu iki sebebi aşağıda açıklıyoruz 

Birinci Sebeb » Fetvâ ve liderlik mevkiinde görünen halkın kendilerine yöneldiği "sultanların ulemasında" takvanın olmayışı ve imanın zayıf oluşudur.. Bunun arkasından o alimleri daha da kötüleştiren nifak doğmuştur. Böylece onlar hali hazırdaki idarecilere itaatin vacib olmadığına fetva verecekleri yerde, insanlara idarecilerin-hoşuna giden fetvalar veriyorlar ve onunla Allahu Teâlâ*-nın Şeriatına muhalif olanı istiyorlar. 0 idarecilere itaati vacib kılıyorlar.. Allah'ın haram kıldığını helâl, helâl kıldığını da haram kılıyorlar. Ve böylece Allahu Teâlâ'nın şu "Onlar alimlerini ve rahiblerini Allah'tan başka Rabler edindiler " (Tevbe ı 31) kavliyle zikr ettiği alimler ve rahibler gibi oluyorlar... Çünkü^o alimler ve rahibler yahudi ve hristiyanlardan kendilerine tabî olanlara helâli haram, haramı helâl kılıyorlardı. Onların tabileri de onlara itaat ediyorlardı. Bu itaat o alim ve rahibleri Allah'tan başka Rabler kıldı.

Bu fiil, en büyük isyandan Allah'a koşulan en kötü şirk çeşidindendir. Şirk ise (Sultanların ulemasının da bildiği gibi) bir suçtur ki Allah onu hiç bir kimse için affetmiyor. Ve Aziz ve Cebbar olan Allah muhakkak ki o münafıkları sarıklarından tutup cehennem ateşine atacaktır...

İkinci Sebeb > Şeriat enstitüleri ve onların başında Ezher Üniversitesi
eğitimdeki amelî (pratik) metoduyla İslâmî öğretmiyorlar. Yani Resulullah(S.A.V) in ashabının, tabiin'in ve müslümanlardan onların yolunda bulunan diğer kişilerin zamanındaki durumda olduğu gibi, İslâmın hükümlerini hayatın vakıasına tatbik için öğretmiyorlar. İslâmın hükümlerini ancak sadece nazarî felsefî görüşler olarak öğretiyorlar. Bunu, İkinci haçlı saldırılarında» Mekke'de Hüseyin'in Ankara'da Mustafa Kemal'in yardımıyla ülkelerimizi işgal edişinden beri sömürgeci kâfirlerin kendilerine farz kıldıkları yola bağımlı olarak yapıyorlar.

Nitekim çok geçmeden, üniversite bitirmiş alimler İslamı, müsteşriklerin( Doğu Milletlerinin dil, kültür ve tarihi ile uğraşan kimseler, şarkiyatçı, oryantalistler) istediği şekilde anlayıp taşımaya başladılar. Yani İslâmî tatbik için değil, sadece mücerred bir ilim olarak onunla para kazanmak için anlıyor ve taşıyorlar... Böylece içtihad gücünü ve hükümleri yani vakıalara ve cereyan eden hadiselere tatbik gücünü kayb ettiler. Muamelatlar, idare ile ilgili nizamlar iktisad, İçtimaî, ukubat (cezalar), devletler arası alakalar ve genel siyasetler gibi amelî meseleler hakkında cehaletleri (bilgisizlikleri) açığa çıktı.... Zira onlar idareciye itaatin hükmünü doğru bir şekilde anlayıp vakıaya doğru bir şekilde tatbik edecekleri yerde o hükmü vakıaya yanlış bir şekilde tatbik ediyorlar. Böylece itaat hükmünde, İslâmla hükmetmeyen idarecilerle kâfir idarecileri Halife ya da İmamla aynı seviyede tutarak hali hazırdaki idarecilere itaati vacib kılıyorlar. Halifenin Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyen /idareci ve kâfir idareci olmadığı hakikatına dikkat etmeksizin bu işi yapıyorlar.. Hâşâ, Resulullah(S.A.V) Allah'ın indirmediği ile hükmeden kâfir idarecilere. yani düşmanlarına itaati müslümanlara emretmemiştir. Çünkü o idarecilere itaat onların küfür nizamlarına ve küfür hükümlerine itaattir. Aynı zamanda bu, İslâmın hükümlerinden ve İslâm nizamından uzaklaşmak demektir. 0 idareciler karşısında vacib olan, necasetleri (pislikleri) terk eder gibi onları tekle etmek, şeytandan uzaklaşır gibi onlardan uzaklaşmaktır...

Ka'b b. Aculfe'den rivayetle Resul(S.A.V) buyurmuştur ki » "Benden sonra ileride yalan söyleyip zulmeden idareciler (emirler) türeyecektir. Onların yalanlarını tasdik edip zulümlerinde onlara yardımcı olan benden değil ve ben de ondan değilim. (Kıyamet Günü) Havzıma uğrayamaz. Onların yalanlarını tasdik etmeyip zulümlerinde onlara destek olmayan bendendir ve ben de ondanım. 0 benim Havzımın yanında olacaktır." (Neseî, Tirmizi)

Yine Resul(S.A.V) buyurmuştur ki > "Başınıza burnu kesik bir Habeşli köle dahi emir olmuşsa sizi Allah'ın Kitabı ile idare ettiği müddetçe ona itaat edin." (İbni Mace) Tirmizi’nin rivayetinde ise » "Allah'ın Kitabı’nı size tatbik ettiği müddetçe" Ve Müslim'in rivayetinde  "Sizi Allah'ın Kitabı ile yönettiği müddetçe" tabirleri geçmiştir... İşte idareciye itaatin vacib olması için onun Allah'ın Kitabı ile amel etmesi şart ve esas kılınmıştır. Halihazırdaki idareciler ise bundan tamamen yoksundurlar şüphesiz...

Muhakkak ki bu asırda müslünıanlar ; kâfir idarecilerin, münafık ve cahil ulemanın kurbanı oldular (onların zulmüne uğradılar). Bu da İslâm ve müslümanlardan mes'ul çobanın olmayışından dolayıdır.

Muhakkak ki Hizb-ut Tahrir bu mes'ul çobanın icadı için çalışmaktadır. Hizb-ut Tahrir müslümanları mevcud idarecilerine itaati red etmelerine, onlardan uzak olmalarına, onları kendileriyle alakanın kesilimesinin ve çatışmanın gerektiği düşmanlar olarak ittihaz etmelerine çağırıyor. Ve o idarecilerin velâyetinden, himayesinden, onları sevip desteklemek ve onlara suküt etmekten müslümanları sakındırmaktadır.

"Ey iman edenler! Benim düşmanlarımı ve sizin düşmanlarınızı dostlar edinmeyin. Siz onlara sevgi yolluyorsunuz, halbuki onlar Hak'tan size geleni inkâr ettiler." (Mümtehine  1)

Hizb-ut Tahrir müslümanları ; aslında önemsenmemeye ve buğz edilmeye müstahak (lâyık) olan sultanların uleması ve şüpheli korkulu cahil ulema ile teşriki mesaide bulunmaktan (onlarla beraber çalışmaktan) sakındırıyor. Müslümanları, Raşid Hilâfetin geri getirilmesi için ihlasla çalışanlar ile toptan dayanışma içinde olmalarına çağırıyor. Onlar şunu çok iyi bilmelidirler ki » Allah Alîm'dir (en büyük ilim sahibidir) Kadır'dir (en büyük kudred sahibidir/ ve müslümanları yeryüzünde hakim kılmayı ve İslâmî bütün dinler üzerine çıkarmayı vaad etmiştir, müşrikler hoşlanmasa da...

HİZB-UT TAHRİR  01 Sefer 1410




01 Eylül 1989


******************************************************
   Sizden olan ulül emre itaat edilmesi gerektiği düşüncesiyle laik Türkiye Cumhuriyetine itaat edilmesi yolunda sürekli telkinler yapılmak istenmektedir. Ulül emr, sizin toplumunuzda yaşayan vatandaşlık bağı ile bağlı olduklarınız değildir. Sizden olmak; sizin yakınınız, eşiniz dostunuz olmak demek te değildir. Siz Müslümansanız, Allah’ın yolundan gidiyorsanız, itaat etmeniz gereken Ulül emr de sizin gibi Müslüman olmalı, Allah’ın yolundan gitmelidir ki sizden olmuş sayılsın. İşte o zaman Ulül Emr’e itaat farz olur. Adı, kimliği, Müslüman olarak anılsa, kendi iddiaları da böyle olsa dahi, Laik tağuti sistemin yöneticileri asla Ulül emr olamazlar, onlara da dinen itaat gerekmez. “Ancak sizin gibi, sizden olan emir sahipleri Allah’ın hükümleriyle hükmettikleri sürece itaat gerekir.”(4.Nisa suresi, Ayet: 59)
http://www.islamvehayat.com/yazar_1587_83_laik-rejime-ragmen-turkiyede-allahin-dini-nizami-hkimmis-gibi-inanmak.html#.Vr3BUMs_24U.facebook
 ****************************************
Bir siyasi otorite veya yöneticinin “Ulu’l Emr” vasfı taşıyabilmesi için şu iki temel vasfa sahip olması gerekir: Kişi ise Müslüman olması (iman ve amel bütünlüğünde Allah'a teslimiyet üzere bulunması), tüzel kişilik ise İslami olması (Allah’a itaat üzere bulunması) ve bu özel veya tüzel kişiliğin Allah’ın hükmüyle hükmetmesi. Bu iki sacayağından birinin eksik olması durumunda, Müslümanların itaat etmesi gereken bir “Ulu’l emr”den söz etmek imkansız hale gelir. Bu bağlamda, kendisini İslam’a nisbet etmekle, “kişisel referansım İslam’dır” demekle birlikte, Allah’ın indirdikleriyle değil, bâtıl sistemlerin bâtıl yasalarıyla hükmeden yöneticilerin, kendilerine itaat edilmesi gereken “Ulu’l emr” vasfı taşımadığı, taşıyamayacağı açıktır. Çünkü itaatin temel şartı olan Allah’a ve Rasulüne itaat burada söz konusu değildir. İbadeti ve siyasetiyle bir bütün olan ed-Din’in bu bütünlüğünü parçalayıp, onu “kişisel referansa” indirgeyen bir zihniyet, itaat mercii değil, ancak davetin muhatapları konumundadır, böyle görülmelidir.

7 yorum:

  1. Nitekim çok geçmeden, üniversite bitirmiş alimler İslamı, müsteşriklerin( Doğu Milletlerinin dil, kültür ve tarihi ile uğraşan kimseler, şarkiyatçı, oryantalistler) istediği şekilde anlayıp taşımaya başladılar. Yani İslâmî tatbik için değil, sadece mücerred bir ilim olarak onunla para kazanmak için anlıyor ve taşıyorlar... Böylece içtihad gücünü ve hükümleri yani vakıalara ve cereyan eden hadiselere tatbik gücünü kayb ettiler. Muamelatlar, idare ile ilgili nizamlar iktisad, İçtimaî, ukubat (cezalar), devletler arası alakalar ve genel siyasetler gibi amelî meseleler hakkında cehaletleri (bilgisizlikleri) açığa çıktı.... Zira onlar idareciye itaatin hükmünü doğru bir şekilde anlayıp vakıaya doğru bir şekilde tatbik edecekleri yerde o hükmü vakıaya yanlış bir şekilde tatbik ediyorlar. Böylece itaat hükmünde, İslâmla hükmetmeyen idarecilerle kâfir idarecileri Halife ya da İmamla aynı seviyede tutarak hali hazırdaki idarecilere itaati vacib kılıyorlar. Halifenin Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyen /idareci ve kâfir idareci olmadığı hakikatına dikkat etmeksizin bu işi yapıyorlar.. Hâşâ, Resulullah(S.A.V) Allah'ın indirmediği ile hükmeden kâfir idarecilere. yani düşmanlarına itaati müslümanlara emretmemiştir. Çünkü o idarecilere itaat onların küfür nizamlarına ve küfür hükümlerine itaattir. Aynı zamanda bu, İslâmın hükümlerinden ve İslâm nizamından uzaklaşmak demektir. 0 idareciler karşısında vacib olan, necasetleri (pislikleri) terk eder gibi onları tekle etmek, şeytandan uzaklaşır gibi onlardan uzaklaşmaktır...

    Ka'b b. Aculfe'den rivayetle Resul(S.A.V) buyurmuştur ki » "Benden sonra ileride yalan söyleyip zulmeden idareciler (emirler) türeyecektir. Onların yalanlarını tasdik edip zulümlerinde onlara yardımcı olan benden değil ve ben de ondan değilim. (Kıyamet Günü) Havzıma uğrayamaz. Onların yalanlarını tasdik etmeyip zulümlerinde onlara destek olmayan bendendir ve ben de ondanım. 0 benim Havzımın yanında olacaktır." (Neseî, Tirmizi)

    Yine Resul(S.A.V) buyurmuştur ki > "Başınıza burnu kesik bir Habeşli köle dahi emir olmuşsa sizi Allah'ın Kitabı ile idare ettiği müddetçe ona itaat edin." (İbni Mace) Tirmizi’nin rivayetinde ise » "Allah'ın Kitabı’nı size tatbik ettiği müddetçe" Ve Müslim'in rivayetinde "Sizi Allah'ın Kitabı ile yönettiği müddetçe" tabirleri geçmiştir... İşte idareciye itaatin vacib olması için onun Allah'ın Kitabı ile amel etmesi şart ve esas kılınmıştır. Halihazırdaki idareciler ise bundan tamamen yoksundurlar şüphesiz...

    Muhakkak ki bu asırda müslünıanlar ; kâfir idarecilerin, münafık ve cahil ulemanın kurbanı oldular (onların zulmüne uğradılar). Bu da İslâm ve müslümanlardan mes'ul çobanın olmayışından dolayıdır.

    Muhakkak ki Hizb-ut Tahrir bu mes'ul çobanın icadı için çalışmaktadır. Hizb-ut Tahrir müslümanları mevcud idarecilerine itaati red etmelerine, onlardan uzak olmalarına, onları kendileriyle alakanın kesilimesinin ve çatışmanın gerektiği düşmanlar olarak ittihaz etmelerine çağırıyor. Ve o idarecilerin velâyetinden, himayesinden, onları sevip desteklemek ve onlara suküt etmekten müslümanları sakındırmaktadır.

    "Ey iman edenler! Benim düşmanlarımı ve sizin düşmanlarınızı dostlar edinmeyin. Siz onlara sevgi yolluyorsunuz, halbuki onlar Hak'tan size geleni inkâr ettiler." (Mümtehine 1)

    Hizb-ut Tahrir müslümanları ; aslında önemsenmemeye ve buğz edilmeye müstahak (lâyık) olan sultanların uleması ve şüpheli korkulu cahil ulema ile teşriki mesaide bulunmaktan (onlarla beraber çalışmaktan) sakındırıyor. Müslümanları, Raşid Hilâfetin geri getirilmesi için ihlasla çalışanlar ile toptan dayanışma içinde olmalarına çağırıyor. Onlar şunu çok iyi bilmelidirler ki » Allah Alîm'dir (en büyük ilim sahibidir) Kadır'dir (en büyük kudred sahibidir/ ve müslümanları yeryüzünde hakim kılmayı ve İslâmî bütün dinler üzerine çıkarmayı vaad etmiştir, müşrikler hoşlanmasa da...

    HİZB-UT TAHRİR 01 Sefer 1410

    01 Eylül 1989

    YanıtlaSil
  2. Fakat Devlet reisi Halife değilse ; meselâ ; kıral, cumhurbaşkanı ya da devrim liderliği meclis başkanı ise, istisnasız onun emirlerinin hiç birisine itaat vacib değildir. Ve eğer o, herhangi bir masiyetle yani herhangi bir Şerî hükme muhalefetle emir ederse ona itaat şüphesiz haramdır...

    YanıtlaSil

  3. Ululemre gelince... Âyeti kerîme onları da belirtiyor:

    «Sizden olan Ulûlemre...» Mü’minlerden olan mü’min ülûlemre yani Allah'a ve Resûlüne itaat eden teşri yükünü ve hakimiyet telakkisini sadece Allah’a bırakmak bütün hayat telâkkisini yalnız ondan almak gibi hadları ve şartları, yukarıdaki âyeti kerîmede belirtilen hususları yerine getiren ülûlemre...

    Âyeti kerîme, Allah’a itaati ve onun tarafından gönderilmiş olmasından dolayı peygambere itaati esas kabul ediyor. Ülûlemre itaata gelince... Bunu, «Sizden... » kaydı ile Allah’a ve Resûlüne itaat etmeğe bağlıyor.. «İtaat ediniz» kelimesi Resûlullaha itaat hususunda ikinci defa tekrarlanmış olduğu halde Ülûlemre itaat hususu zikredilirken tekrarlanmıyor. Böylece onlara itaat hususunun onların Allah’a ve Resûlüne itaat etmelerine bağlı olduğunu, itaat yetkilerini Allah’a ve Resûlüne itaat keyfiyetinden aldıklarını takrir etmiş oluyor. Bu da, ülûlemre Allah'a ve Resûlüne itaat ettikleri müddetçe itaat edin manasını taşır. Aynı zamanda « sizden» kaydıyla da imanı şart koşuyor...

    Sizden olan... Ülûlemre itaat... Allah tarafından teşri edilmiş, marûf hududlar dahilinde ve haram olması hususunda nass vârid olmayan mevzulardadır. Bu itaatin hududlarını hadisi şerifler kati ve kesin olarak belirtmiştir.

    Buharı ve Müslim A’meşten rivayet ediyorlar; «Ülûlemre itaat ancak maruf (Allah’ın ve peygamberinin iyi karşıladığı) şeylerde olur.»

    Yine Buharı ve Müslim Yahya El-Kattan’dan rivayet ediyorlar: «İster hoşuna gitsin, ister hoşuna gitmesin, masiyeti emretmedikçe ülûlemre itaat müslüman kişinin boynunun borcudur? Masiyeti (Günah şeyleri Allah’a isyanı) emrederse ne emri dinleme ne de itaat vardır!...»

    Ümmül Hüseyn’den rivayeten Müslim anlatıyor: «Allah’ın kitabına göre idare ettikten sonra başınıza Habeşli bir köle de geçse onu dinleyin, emrine itaat edin!...»
    https://www.facebook.com/photo.php?fbid=1039352189418925&set=a.1024394247581386.1073741910.100000324607185&type=3&theater

    YanıtlaSil
  4. Bir siyasi otorite veya yöneticinin “Ulu’l Emr” vasfı taşıyabilmesi için şu iki temel vasfa sahip olması gerekir: Kişi ise Müslüman olması (iman ve amel bütünlüğünde Allah'a teslimiyet üzere bulunması), tüzel kişilik ise İslami olması (Allah’a itaat üzere bulunması) ve bu özel veya tüzel kişiliğin Allah’ın hükmüyle hükmetmesi. Bu iki sacayağından birinin eksik olması durumunda, Müslümanların itaat etmesi gereken bir “Ulu’l emr”den söz etmek imkansız hale gelir. Bu bağlamda, kendisini İslam’a nisbet etmekle, “kişisel referansım İslam’dır” demekle birlikte, Allah’ın indirdikleriyle değil, bâtıl sistemlerin bâtıl yasalarıyla hükmeden yöneticilerin, kendilerine itaat edilmesi gereken “Ulu’l emr” vasfı taşımadığı, taşıyamayacağı açıktır. Çünkü itaatin temel şartı olan Allah’a ve Rasulüne itaat burada söz konusu değildir. İbadeti ve siyasetiyle bir bütün olan ed-Din’in bu bütünlüğünü parçalayıp, onu “kişisel referansa” indirgeyen bir zihniyet, itaat mercii değil, ancak davetin muhatapları konumundadır, böyle görülmelidir.
    http://www.islamvehayat.com/11369_ulu-l-emr-allah-in-hukmuyle-hukmedendir.html#.Vtqm_KMZyxE.facebook

    YanıtlaSil
  5. İtaatsizlik, “Allah’tan başkalarına ve Allah’ın itaat etme! dediklerine olan itaatsizlik”tir. Sivil itaatsizlik dediğimiz, Allah’a itaat oluyor. Şeytan gibi “Allah’a itaatsizlik etmek” değildir bu. Allah’a itaatsizlik kişiyi ebedî cehennemlik ve ebedî lânetli yapar çünkü.
    “Ey îman edenler, Allah’a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir-sâhiplerine de” (Nîsâ 59). Demek ki yöneticiler arasında, Allah ve Peygamber yolunda olanlara itaat edilecek, bu yola aykırı davrananlara itaat edilmeyecek. Emir-sâhiplerine itaat, ancak bizden yâni İslâm’dan yana olursa mümkündür.
    ***
    http://namenstr8.blogspot.nl/2015/04/devlet-reisine-itaat.html
    http://www.iktibasdergisi.com/sivil-itaatsizlik-ve-aktif-direnis/

    YanıtlaSil
  6. İtaatsizlik, “Allah’tan başkalarına ve Allah’ın itaat etme! dediklerine olan itaatsizlik”tir. Sivil itaatsizlik dediğimiz, Allah’a itaat oluyor. Şeytan gibi “Allah’a itaatsizlik etmek” değildir bu. Allah’a itaatsizlik kişiyi ebedî cehennemlik ve ebedî lânetli yapar çünkü.
    “Ey îman edenler, Allah’a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir-sâhiplerine de” (Nîsâ 59). Demek ki yöneticiler arasında, Allah ve Peygamber yolunda olanlara itaat edilecek, bu yola aykırı davrananlara itaat edilmeyecek. Emir-sâhiplerine itaat, ancak bizden yâni İslâm’dan yana olursa mümkündür.
    ***
    http://namenstr8.blogspot.nl/2015/04/devlet-reisine-itaat.html
    http://www.iktibasdergisi.com/sivil-itaatsizlik-ve-aktif-direnis/

    YanıtlaSil
  7. İSLÂMÎ ÇÖZÜM İÇİN İSLÂM DAVASI "ANA HAYATÎ DAVA” OLARAK İDRAK EDİLMELİ :VE MÜCADELESİ "ÖLÜM-KALIM MESELESİ" SEVİYESİNDE BENİMSENMELİDİR .
    https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=1024137941370940&id=100013242319421

    YanıtlaSil